Newman ve Kenworthy yayınlarında ulaşımının
serüvenini 3 temel dönemde özetlemişlerdir: Yürüyen Kentler, Transit Kentler ve
Otomobil Kentleri. Bu dönemsel ayrışmayı Türkiye’ye uyarlamak mümkündür. Sanayi
Devrimi sonrasında buharlı makinelerin de yaygınlaşmasıyla Türkiye’de demiryolu
ulaşımı yoğunlaşmıştır ardından Fordist Üretim Modeli’nin de katkılarıyla
kentlerde otomobil önemli bir role sahip olmuştur. O günlerden bugüne kadar
şüphesiz ki otomobil kullanımı ve sahipliği Türkiye özelinde ve dünya genelinde
de artış göstermiştir. Öyle ki kentler
baskın olan ulaşım modelinin etrafında şekillenmiştir ancak bu durum gün
geçtikçe olumsuzluklarını gözler önüne sermiştir.
Ulaşım sistemleri geleceğe yaşanabilir ve
sürdürülebilir şehirler inşa etmek açısından önem teşkil etmektedir. Bugün
kentlerde hava kirliliği, trafik, gürültü ve trafik kazaları gibi sorunlarda
ulaşım sistemleri baş aktörlerden birisidir. Bunun da en büyük sorumlusu
merkezi ve yerel yönetimlerin ulaşım politikalarıdır. Otomobil odaklı
kentlerimizde her trafik yoğunluğu sorununa yeni yol ağları ekleyerek çözüm
bulunmaktadır fakat bu çözüm gün geçtikçe yeni sorunlar doğurmaktadır.
Otomobillerin hayatımızı kolaylaştırdığını
düşünürken aslında kentlerimizdeki hareketliliği içinden çıkılmaz hale
getirdiğini fark edemiyoruz. Toplumumuzda otomobil sahipliği bir statü
göstergesi olarak görülüyor, bu durumda reklamların bize lanse ettiği
duyguların etkisi büyük. Durum böyle olunca otomobile gereksinim duyma durumuna
bakılmaksızın herkes bir otomobil sahibi olmak istiyor. Otomobil bağımlılığı
ile mücadele edebilmek için öncelikle lüks tüketim toplumu düşünce yapısından
kurtulmamız sonrasında yerelden merkeze doğru kentlerde otomobil kullanımı
konusunda caydırıcı politikalar oluşturmak ve kentsel alanları bu politikalara
uyum sağlayacak şekilde yeniden üretmek gerekiyor.
Araç sahipliğini kısıtlamak, çocukluktan
itibaren bisiklet kullanımını desteklemek amacıyla eğitici kampanyalar
düzenlemek uygulaması kolay ve olumlu etkisini uzun vadede görebileceğimiz
çözümler olabilir.
İnsanlar çoğu zaman otomobili sırf daha
konforlu olduğu için tercih ediyor bu durum da toplu taşıma araçlarıyla bir
kıyas yapıldığı ve otomobilin galip geldiği anlamına geliyor. Kentlerde Toplu
Taşıma Odaklı Gelişim (TOD)[1]
ilkeleri benimsenerek bu doğrultuda Toplu taşıma ağları konusunda geliştirmeler
yapmak, fiyat tarifelerini indirimli hale getirmek toplu ulaşımının
çekiciliğini artırabilir. Toplu taşıma
sistemlerini belirli bir kalite ve konfor seviyesine getirdikten sonra otomobil
kullanımından caydırıcı önlemler de almak gerekir. Yönetimler öncelikle belirli
cadde ve sokakları kademeli olarak araç trafiğine kapatarak bunu sağlayabilir. Böylelikle
insanlar yasaklara başta tepkili yaklaşacak fakat sonrasında uyum sağlamak
zorunda kalacaktır. Belirli otoyollardan geçişler için fahiş paralar kesmek de
insanları alternatif ulaşım modlarına yöneltecektir.
Otomobil bağımlılığı ile mücadelede arazi
kullanımı konusunda düzenlemelere gitmek uzun vadeli fakat etkili bir çözüm
olabilir. Çoğu kent trafiğe doymuş
durumdadır buna rağmen yönetimler yeni yol ve köprülerle hem devlet bütçesine
yük yaratmakta hem de otomobil kullanımını destekleyen bir politika
uygulamaktadır. Buna alternatif olarak bisiklet ulaşım ağlarına yatırımlar
yapılabilir. Bu yatırım hem otoyola göre düşük maliyetlidir hem de
sürdürülebilir ve yürünebilir kentler oluşturmak için büyük bir adımdır.
Kentlerimiz merkezden çepere doğru genişlemektedir fakat çeperlerdeki
yerleşmelerde yeterli yoğunluğa ulaşılamadığı için alt merkezler oluşamamakta
ve ulaşım ağları da buraları kapsayacak şekilde geliştirilememektedir. Bu
konumlarda oturan insanlar merkeze ulaşmak için otomobil kullanmayı hem
konforlu hem de mantıklı bulmaktadır. Konutlar inşa edilirken düşük yoğunluklu
yaşam alanları tasarlamak, kent çeperine yayılmayı dolayısıyla otomobil
kullanımını da artıracaktır. Ayrıca bu durum arazi israfına da yol açmaktadır
çünkü çeperlere yayılma ihtiyacı tarımsal nitelikli arazilerimizi yapılaşmaya
açmamıza sebep oluyor. Bu sebeple yüksek yoğunluklu konut alanları
tasarlayarak, alanda alt merkezler oluşturmak insanların kentin merkezinden
uzakta olmasının eksikliğini hissettirmeyecektir ve onları otomobil sahibi
olmanın zorunlu olduğu fikrinden de uzaklaştırabilir. Özetle kentte yoğunluk,
yürünebilirliği artıran önemli bir faktördür.
Dünya’da otomobil kullanımını
azaltan politikaları başaralı bir biçimde uygulayan birçok kent örneği
vardır. Uyguladıkları benzer
politikaların ötesinde her birinin ortak noktası cesur siyasi liderler ve diğer
aktörlerin birlikte bu süreçte yer alarak toplumun her düzeyini kucaklamasıdır.
Otomobil esaretinden kurtarılmış
kentler yaratmak mümkündür fakat bu kararlı ve sabırlı bir şekilde yol almamız
gereken bir süreçtir. Süreç boyunca yönetimlerin, sivil toplum örgütlerinin ve
diğer aktörlerin birlikte hareket etmesi etkin karar almayı ve uygulamayı
kolaylaştıracaktır.
[1]
Toplu taşıma sistemlerini destekleyerek, kamu ulaşımını yaygınlaştırmak ve
insanlar yeni alternatifler sunmak üzere, ulaştıma kurumlarınca geliştirilmiş
bir olgudur. Kentlerde yaya dostu ulaşım sistemi oluşturmayı hedefler.
Yorumlar
Yorum Gönder