Kelime anlamı olarak mikro hareketlilik anlamına gelen mikromobilite, şimdilik paylaşıma açık scooter ve bisiklet vs. araçları kapsamaktadır ancak gelişen teknoloji şüphesiz benzer nitelikte yepyeni araçların da tasarımına katkıda bulunacaktır. Bugün kısa mesafeler arasını mikromobilite araçlarıyla özgürce dolaşan ciddi bir kesim var. Başta minimal tasarımları ile dikkat çeken bu araçlar, dünyada çok yaygın olmamakla beraber 1990’lı yıllardan itibaren kullanılmaya başlanmıştır ancak günümüzde gelişen teknoloji, GPS sistemleri, mobil ödeme ve şarj edilebilir akü imkanları sayesinde kentsel mobilite için önemli araçlar haline gelmiştir. Son bir yılda tüm dünyanın mücadele ettiği COVID-19 virüsü toplu taşımaya olan talebi azaltmıştır, dolayısıyla mikromobilite araçlarına artan talepte pandeminin etkisi de büyüktür.
Kontrolsüz biçimde büyüyen kentler, artan nüfus artışıyla beraber başta trafik olmak üzere ciddi altyapı sorunlarına sebep olmaktadır. Bir yerden bir yere ulaşmak isteyen vatandaşlar toplu taşıma ya da özel araçlarını kullansalar da trafikten kaçamamaktadır.
Ulaşım alışkanlıkları üzerine yapılan araştırmalar dünya genelinde insanların kişisel yolcuklarının %35’inin 2 km’den az, %75’inin de 10 km’den az olarak gerçekleştiğini gösteriyor.
Durum bu şekilde iken mikromobilite araçları ile ulaşım yolcular için kullanışlı bir alternatif haline gelmiştir.
Kentlerde mikro hareketliliğin popülerleşmesiyle beraber ‘paylaşımlı scooter’ adı altında yeni bir girişim sektörü açılmış ve Türkiye’de de birçok alternatif ortaya çıkmıştır. Bunlardan en bilinenleri, başta Martı olmak üzere BinBin, Palm, Hop!, Dost ve Mobi’dir.
Geçtiğimiz yıl Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın paylaşımlı scooter hizmet sağlayıcılarıyla gerçekleştirdiği Mikro Hareketlilik Ortak Akıl Toplantısı verilerine göre, Türkiye’de 35 bin adet paylaşımlı scooter bulunmakta ve yaklaşık 10 milyon paylaşımlı elektrikli scooter yolculuğunda 15 milyon km mesafe katedilmiştir. Türkiye’de paylaşımlı scooterların kullanılmaya başlandığı ilk dönemlerde sadece büyük şehirlerde görebildiğimiz bu girişimler şimdilerde diğer şehirlere de hızla yayılmaktadır. Bu scooterların kullanım bedeli, ortalama hızları ve kullanım performansları da hizmet sağlayıcısına göre değişkenlik göstermektedir. Alternatiflerin çoğalması rekabeti de fiyat-performans açısından olumlu yönde etkilemektedir.
Türkiye özelinde paylaşımlı scooterların fiyat politikaları ise şu şekilde, her bir aracın yaklaşık 1-2 lira arasında değişen bir açılış fiyatı var, sonrasında ise kullandığınız dakika başına 0.70-1.15 arasında değişen bir fiyatı var. Hızları ise yine hizmet sağlayıcısına göre 10 dakikada 1-2 km arasında değişmekte. Kullanıcılar genelde hızlı olan aracı tercih etmektedir çünkü hız arttıkça mesafeyi alma süresi kısalmakta dolayısıyla ödenen para da azalmaktadır. Örneğin 2km’lik mesafeyi yaklaşık 10 dakikada, 8-10 lira maliyetle gidebilmek mümkün. Taksi ücretiyle kıyaslandığında scooterlar açık ara tercih edilebilir. Scooter paylaşımına taleplerin bu kadar yüksek olduğu görüldükten sonra çeşitli firmalar bireysel elektrikli scooter satışına da başladı. Bunların fiyatları ise 1500-10000 lira arasında değişmekte. Başta kullanışlı ve makul fiyatta görünen bu araçları kullanım şartları her zaman kolay olmamaktadır. Olumsuz hava koşulları, eğimli arazi ve bazen de sadece konfor isteğimiz bizi diğer araçlara itebilmektedir.
Yaşadığım kent olan Ankara’dan gözlemlerimi aktarmam gerekirse, caddelerde direklere park edilmiş scooter adı verilen bu minimal araçları ilk gördüğümde, sadece genç kitle tarafından eğlence amacıyla kullanılacağını düşünmüştüm. Sonrasında geçtiğim her sokak, her caddede bu araçları daha sık görmeye başladım, özellikle metro istasyonları gibi aktarma noktalarında daha yaygın park edildiğini gözlemledim. Demek ki bu araçlar insanların yolculuk taleplerini karşılıyordu ve geniş kitlelerce kullanımına alışılmıştı. Mikromobilite, kentler, yolcular ve girişimciler için muazzam bir fırsat sunarak, kentlerin karşılaştığı ulaşım sorunlarının giderilmesine yardımcı olacak adımlar atıyor. Scooterların, Taksi ve kişisel motorlu araçlarla karşılaştırıldığında bütçe dostu olması, toplu taşıma araçlarıyla karşılaştırıldığında ise trafiğe takılmadan yolculuk yapabilme imkanı sunması nedeniyle her geçen gün popülerliğini artıracağını kestirebiliyorum. Ayrıca karbon ayak izini azaltmamız ve sürdürülebilirliğe katkı sağlamamız açısından da olumlu bir adım olması da mikromobilite araçlarının en olumlu özelliklerindendir ancak kentlerimizin benimsediği yönetim, ulaşım ve altyapı politikaları bakımından mikromobilite araçları için ne kadar elverişli olduğu tartışılır.
Kentlerimizin tasarımında henüz yayalar için bile yeterli kaldırımlar bulunmazken scooterların popülerleşmesinden sonra genişliği çoğu zaman birkaç metreyi bile bulmayan kaldırımları yayalar, ve sürücüler paylaşımlı kullanmak zorunda kalmıştır. Bugün kentlerimizi incelediğimizde bisiklet yollarının yetersizliği yaya ve sürücülerin emniyetini riske atmaktadır. Bazen hiç kaldırım bulunmayan alanlarda ise sürücüler araçlarla aynı şeridi paylaşmaktadır bu da ağır trafik kazalarına, can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır. Bir diğer sorun ise; açık kamusal alanlarda bisiklet ve scooter park yerleri eksikliği sebebi ile düzensizce bağlanan bu araçlar, çoğu zaman yaya sirkülasyonunu da sekteye uğratmaktadır. Kentlerin mücadele etmeye çalıştığı bir başka sorun olan Vandalizm, maalesef mikromobilite araçlarını da olumsuz etkilemektedir. Tüm bunlara ek olarak ülkemizdeki ekonomik kriz, mikro hareketlilik hizmet sağlayıcılarını da etkiledi, bu da mikro hareketlilik kullanım bedellerine olumsuz olarak yansımaktadır.
Tüm bu sorunların çözümü elbette ki her bir bölge için farklılık gösterecektir ancak GPS sistemleri, gelişen teknoloji ve yerelle işbirliği sayesinde kullanıcı ve sağlayıcıları koruyacak politika ve yaptırımlarla çözülebilir. Yerel yönetimlerin, mikro hareketliliğe, sürücülerine ve hizmet sağlayıcılarına kullanımı teşvik amaçlı sağlayacağı politikalarla mikro hareketliliği desteklemesi şart. Ayrıca tarafların hak ve sorumluluklarının da yerel yönetimler tarafından güvence altına alınacağı kanunlar çıkarılmalıdır.
Sonuçta mikromobilite Covid-19 salgının etkilerinden sonra kullanışlı bir alternatif olarak yükselişe geçmiştir. Mikromobilite, kentte kısa mesafeli yolculukları uygun fiyata ve trafik sorunundan etkilenmeden yapabilmek için kullanışlı bir alternatiftir. Her geçen gün değişen yaşam koşullarımızla beraber mikro hareketlilik araçları da değişip gelişecektir. Kent yönetimlerinin görevi, kentlerde mikro hareketliliği desteklemek ve kullanım koşullarıyla ilgili gerekli altyapı düzenlemelerini yaparak, ulaşım ağlarımıza entagre hale getirmek olmalıdır. Bu entegrasyon sürecinde başlıca amaç güvenliği, sürdürülebilirliği ve erişilebilirliği arttırmak olmalıdır.
Kaynakça
Daniel Schellong, Philipp Sadek, Tyler Barrack. The Promise and Pitfalls of E-Scooter Sharing. BCG. 16 May 2019. https://www.bcg.com/publications/2019/promise-pitfalls-e-scooter-sharing (erişildi: March 21, 2021).
Yorumlar
Yorum Gönder