Yaklaşık 2 sene önce yan taraftaki masada üniversiteye hazırlık maceram başlamıştı. Karşı duvarıma Şehir ve Bölge Planlama bölümünün tanıtım afişini asmıştım. Birkaç ay boyunca sınav stresimi benimle birlikte üstlendi o afiş sonra YGS'de beklemediğim bir sıralama yapmamla beraber yırtıp attım o kağıdı. Bir daha o bölümü aklımın ucundan bile geçirmedim, bir zamana kadar tabi ki. Her nasıl olduysa tercih döneminden sonra kendimi Adnan Menderes Üniversitesinde Gıda Mühendisliği okurken buldum. Henüz hazırlık sınıfındaydım, ileride başarılı bir gıda mühendisi olmanın hayallerini kuruyordum, kariyer planlamaları yapmaya bile başlamıştım. Bir süre sonra ruhumda işler ters gitti, aklım karıştı; üniversiteme, yaşadığım şehre, okuduğum bölüme olan aidiyetimi sorguladım ve hikaye tam da burada başladı benim için. Hayatımda asla vazgeçemediğim belli değerlerim için yazmıştım o ait olamadığım okulu, tercih listemi doldururken kendi isteklerim ve hayallerim aklımın ucundan bile geçmemişti. Çalışma masamın karşı duvarındaki yırtıp attığım kağıdı çoktan unutmuştum ama o beni unutmamış :). Orada okuduğum bir yılın sonunda hangi güç beni sorgulamaya, karar değiştirmeye, verdiğim kararı uygulama cesaretine ulaştırdı hiçbir fikrim yok fakat bildiğim tek bir şey var ki şuan Gazi Üniversitesinde Şehir ve Bölge Planlama bölümünde okuyorum. Bundan birkaç ay önce birisi bunları yapacağımı söylese ona delirmiş olduğunu söylerdim herhalde.
Şimdi 19 yaşımda asla vazgeçemediğim değerlerimden birkaç yüz kilometre ötede yaşamımı sürdürmeye çalışıyorum. Evden çıktıktan 10 dakika sonra bile annesini arayıp dakikalarca konuşmak isteyen, her boş vaktini yalnızca ailesine ayırmak isteyen bir kız için bu birkaç kilometrenin önemini tahmin edebilirsiniz sanırım. Hayatı kendi fanusumun içinde izlerken gayet mutluydum ama bir o kadar da güçsüz ve cesaretsiz. Şimdi, o fanusu terk edip yola çıktım, kendi çizdiğim yola. Bazen yalnız hissediyorum, etrafımda olan onlarca insana rağmen yanımda sadece 'en değerlilerim' olmadığı için hissedilen bir yalnızlık bu; bazen her derdimi kendim halledebilmenin gururuyla sarılıyorum basit ve 'oyuncak zaferlerime', sonra her şeye rağmen kendi yolumun peşinden gidebilme imkanı verdiği için teşekkür ediyorum evrene. Bu yol bana ait, ben seçtim, ve her koşulda üstesinden gelebilmek için elimden geleni yapacağım.
Serüvenimin bu parçasını sizlerle paylaşmak istedim, parçadan çıkardığım anlamlarla tabi ki. Hayat her zaman sürprizlerle doludur, hepimiz için. Bazen ait olmadığımız durumlara, yerlere kendimizi ne kadar alıştırmaya çalışsak da hayat bizi asıl ait olduğumuz yere postalıyor, işler hep bir şekilde rayına oturuyor ve nereye aitsek orada oluyoruz, neyi yaşamamız gerekirse onu yaşıyoruz. Yanlış yollara girdiğimizi sanıyoruz ama aslında o yolların hepsi doğru yollarımıza ulaşma sebebimiz. Bu demek değildir ki hiçbir girişime tenezzül etmeden yanlış yollarımızda hayatın bizi savurmasını bekleyelim. Ben diyorum ki bir şeylere cesaret edelim, bir şeyleri deneyelim, yolumuzu değiştirmekten korkmayalım, süreçlerimizden keyif alalım, sorumlulukları hayata değil de kendimize yükleyelim, evren nasıl olsa akışın devamında bize yolu gösterecektir. Sonunu henüz göremiyorsak bile korkmadan ilerleyebileceğimiz yollarımız olsun hayatımızda, her zaman doğru yollarımızı fark edebilmek dileğiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder